CORCİ ZEYDAN’IN ROMANLARINDA TOPLUMSAL YAPI

Author :  

Year-Number: 2019-Number: 78
Language : Türkçe
Konu : Arap Dili ve Edebiyatı
Number of pages: 411-421
Mendeley EndNote Alıntı Yap

Abstract

Modern Arap edebiyatının önde gelen yazarlarından biri olan ve aynı zamanda Arap tarihi romanının kurucusu olarak kabul edilen Lübnan asıllı Corci Zeydan edebiyat dünyasına birçok eser kazandırmıştır. Özellikle tarih, dil ve edebiyat konularında Batı metoduna uygun eserler veren Zeydan, Emeviler, Abbasiler ve Osmanlılar gibi çoğu Arap ve İslam tarihinin dönemlerini anlatan yirmi bir tane tarihi roman kaleme almıştır. Yazarın edebiyatçı yönünden çok tarihçi yönünü ortaya çıkararak yazdığı bu eserler, roman türüne değer kazandıran ilk ürünler olmuştur. Bunları romanın eğitici rolüne önem vererek ve toplumun isteklerini karşılayabilme amacıyla yazan Zeydan, bu konuda oldukça başarılı olmuştur. Ayrıca Zeydan’ın romanlarında yer verdiği tarihi olayları, okuyucunun daha kalıcı bir şekilde öğrenebilmesi için roman çatısı altında sunması, hem okurlar hem de yazarlar arasındaki popülerliğini oldukça arttırmış, özellikle birçok yazar ondan etkilenerek tarihi roman yazmaya başlamıştır. Corci Zeydan, tarihi romanlarında gerek Arap toplumunun gerekse bu toplumda yaşayan farklı milletten insanların dünden bugüne yaşadıklarını, kat ettikleri yolları, ulaştıkları medeniyet seviyesini ve içerisinde bulundukları dönemin durumunu okuyucuya yansıtmaya çalışmıştır. Özellikle onların toplumda var olmasını sağlayan dil, din, kültür gibi unsurları ön plana çıkarmıştır. Bu bağlamda, çalışmamızda Corci Zeydan’ın öne çıkan üç romanında ele aldığı hem gerçek hem de kurgusal ana karakterleri, toplumsal yapı dâhilinde inceleyerek hem birbirleriyle olan ilişkilerini hem de bunun topluma yansımasını ve bu karakterlerin yaşadığı dönemdeki toplumsal çerçeveyi görmeye çalışacağız.

Keywords

Abstract

One of the leading writers of modern Arabic literature and also considered the founder of the Arabic historical novel, Corci Zeydan of Lebanese descent has contributed many works to the world of literature. Zeydan has written twenty-one historical novels, most of which describe the periods of Arab and Islamic history, such as the Umayyads, Abbasids and Ottomans. These works were the first to bring value to the novel genre by revealing the author's historicist side rather than the literaturist side. Zeydan, who wrote them with an emphasis on the educational role of the novel and in order to meet the wishes of the society, has been quite successful in this regard. In addition, Zeydan's presentation of historical events in his novels under the roof of the novel in order for the reader to learn more permanently increased his popularity among both readers and writers, and especially many writers were influenced by him and began to write historical novels. In his historical novels, Corci Zeydan tried to reflect to the reader the experiences of both the Arab society and the people of different nationalities living in this society from yesterday to today, the paths they have come through, the level of civilization they have reached and the state of the period they were in. He particularly emphasized the elements such as language, religion, and culture that enable people to exist in society. In this context, in our study, by examining both the real and fictional main characters of Corci Zeydan's three prominent novels within the social structure, we will try to see both their relationships with each other and their reflections on society and the social framework of the period in which these characters lived.

Keywords


  • Lübnan asıllı Corci Zeydan, Ortodoks mezhebine mensup bir ailenin çocuğu olarak 14 Kasım 1861’de Beyrut’ta doğdu. (ez-Ziriklî, 2002; 117) İlk ve ortaöğrenimini çeşitli okullarda tamamladıktan sonra küçük bir lokanta işleten babasının yanında çalışmaya başladı. Bir taraftan burada çalışırken, diğer yandan İngilizce öğrenmek üzere akşam okuluna gitti.1881 yılında Beyrut’taki Amerikan Üniversitesinde tıp eğitimine başladı. Burada öğrenci gösterisine katıldığı için üniversiteden uzaklaştırıldı. Ancak bu üniversitede edindiği tıp bilgisiyle eczacılık diploması almayı başardı. Daha sonra Kahire’deki ‚Kasrü’l-Aynî Tıp Medresesi’ne‛ girdi. Fakat maddi imkânsızlıklar nedeniyle buraya devam edemedi ve kendisini edebiyat, dil, tarih, felsefe konularına verdi. (‘Abbûd, 1983, 22; Philip, 1990, 4-5; es-Sakkȗt, 2007, 162-163)

  • 1884’te Kahire’de yayımlanan "ez-Zaman‛ gazetesinde çalışmaya başlayan Corci Zeydan, aynı sene Sudan’a çıkarma yapan İngiliz kuvvetlerine tercüman olarak katıldı. 1885 yılında Beyrut’a geri döndü ve ‚Doğu Bilimler Akademisi‛ne (el-Mecmau’l-İlmiyyü’ş-Şarkî) üye olarak seçildi. Daha önce öğrendiği İngilizce, Latince, Fransızca ve Almanca’nın yanı sıra burada İbrânîce ve Süryânîce’yi de öğrendi. (‘Abbûd, 1983, 22-23; Dâğır, 2000, 397; es-Sakkȗt, 2007, 162-163; el-Fâḫûrî, 1105)

  • Corci Zeydan, ilk kitabını ‚el-Elfâzu’l-‘Arabiyye ve’l-Felsefetü’l-Luğaviyye” adıyla 1886 yılında Beyrut’ta yayımladı. Bunun hemen ardından İngiltere, Fransa ve İsviçre ülkelerine seyahatte bulundu. Buralardaki bilim merkezlerini, müzeleri ve âlimleri ziyaret etti. Özellikle İngiltere’de Avrupa oryantalizmini yakından tanıma fırsatı buldu. Bu temaslarının ardından Mısır’a dönen Zeydan, 1888 yılının başlarına kadar el-Muktetaf gazetesinde, sonra da Rum Ortodoks cemaatine ait ‚el-Medresetu’lUbeydiyye‛de yöneticilik yaptı.1892’de Arap dünyasının en önemli dergilerinden biri olan el-Hilâl’i çıkarttı ve bu dergide birçok makalesini de yayınladı. (Haywood, 1971,134; ‘Abbûd, 1983, 25; es-Sakkȗt, 2007: 162-163)

  • Jön Türkleri destekleyen siyasi tavrı nedeniyle ancak Meşrutiyet’ten sonra Osmanlı topraklarına girebilen Corci Zeydan, belli bir dönem Kahire Üniversitesinde öğretim görevliliği yaptı. Buradaki görevinden alındıktan kısa bir süre sonra 21 Temmuz 1914’te Kahire’de öldü. (el-Maḳdisȋ, 1980, 515; ez-Ziriklî, 2002, 117; es-Sakkȗt, 2007: 162-163)

  • alȋl, 1983, 40; Kehhâle, 1994, 481; Dâğır, 2000, 397): 4 ciltten oluşan eser, Arap edebiyatını başlangıcından gelişimine kadar genel çerçevede ele alır. “Genel ve Özel Tarih” alanında verdiği eserler:  Târȋẖu Mıṣr el-Ḥadȋs (Modern Mısır Tarihi) (Kahire, 1889): 2 cilttir.  Târȋẖu Mâsûniyyet’il-‘Âm (Genel Mason Tarihi) (Kahire, 1889): Masonluk hakkında yayımlanan ilk Arapça eserdir. 271 sayfadan oluşur.  et-Târȋẖu ‘Âm (Genel Tarih) (Beyrut, 1890): 226 sayfadır.  Târȋẖu İnkilterâ (İngiltere Tarihi) (Mısır, 1899): 84 sayfadır.

  • Corci Zeydan’ın Romanlarında Toplumsal Yapı  Târȋẖu’t-Temedduni’l-İslâmȋ (İslam Medeniyetinin Tarihi) (Mısır, 1902-1906): 5 ciltten oluşan ve tarih alanında yazılmış önemli eserlerden biridir. Eser, Medeniyet-i İslâmiyye Tarihi adıyla Zeki Mugamiz tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir. (Kehhâle, 1994, 481; Çelebi, 1993, 70) Târȋẖu’l-‘Arab Ḳable’l-İslâm (İslam Öncesi Arap Tarihi) (Kahire, 1908).  Ṭabâḳâtu’l-Umem (Milletler Tabakası) (Kahire, 1912): 286 sayfadır.  Ensâbu’l-‘Arabi’l-Ḳudemâ (Eski Arap Soyları) (Mısır, 1921): Araplarda anaerkil aile yapısının ve totemizmin olduğuna inananlara karşı reddiyeyi ele alır. 77 sayfadır.  Târȋẖu’l-Yûnân ve’l-Rûmân (Yunanistan ve Romanya Tarihi) (ts.). (Ebû H alȋl, 1983, 18-19; Kehhâle, 1994, 481) “Felsefe, Coğrafya, Tercüme ve Gazetecilik” alanında verdiği eserler:  ‘İlmu’l-Firâseti’l-Hadȋs (Modern Feraset İlmi) (Mısır, 1901): 169 sayfadır.  Muẖtaṣaru Coğrâfiyyeti Mıṣr (Mısır Coğrafyasının Özeti) (Kahire, 1891): 71 sayfadır.  Mecelletu’l-Hilâl (Hilal Dergisi) (1892-1914): Corcȋ Zeydân’ın kurduğu ve hem yöneticiliğini hem editörlüğünü üstlendiği dergisidir.  ‘Acâ’ibu’l-H alḳ (Yaratılış Mucizeleri) (Mısır, 1916): 204 sayfadır. (Ebû H alȋl, 1983, 19-20; Dâğır, 2000, 398) Romanları: 1. el-Memlûku’ş-Şârid (Firari Memlûk) (1891), 2. Esȋru’l-Mutemehdȋ (Sahte Mehdinin Kölesi) (1892), 3. İstibdâdu’l-Memâlik (Memlukler’in Baskı Yönetimi) (1893), 4. Cihâdu’l-Muhibbȋn (Aşıkların Savaşı) (1893), 5. Armânûsetu’l-Mısriyye (Mısırlı Armonisa) (1896), 6. Fetâtu Gassân (Gassanlı Genç Kız) (1897-1898), 7. Azrâ’u Kureyş (Kureyş Bakiresi) (1899), 8. 17 Ramazân (17 Ramazan) (1900), 9. Gâdet Kerbelâ (Kerbela’nın Genç Kızı) (1901), 10. El-Haccac b. Yûsuf (Haccac b. Yusuf) (1902), 11. Fethu’l-Endelus (Endülüs’ün Fethi) (1903), 12. Şarl ve Abdurrahman (Charles ve Abdurrahman) (1904), 13. Ebû Müslim el-Horasânȋ (Ebu Müslim Horasani) (1905), 14. el-‘Abbâse uhtu’r-Reşȋd (Reşit’in Kız kardeşi Abbase) (1906), 15. el-Emȋn ve’l-Me’mûn (Emin ve Memun), 16. ‘Arûsu Fergâne (Fergana Gelini) (1908), 17. Ahmed b. Tolûn (Ahmet b. Tolun) (1909), 18. Abdurrahman en-Nâsır (Abdurrahman Nasır) (1910), 19. el-İnkılâbu’l-Osmânȋ (Osmanlı İnkılabı) (1911), 20. Fetâtu’l-Kayravân (Kayravanlı Genç Kız) (1912), 21. Salâhuddȋn el-Eyyûbȋ (Selahattin Eyyubi) (1913), 22. Şeceretu’d-Durr (Şeceruddur) (1914). (Bedr, 1983, 99-100) TOPLUMSAL YAPI KAVRAMI Toplumsal yapı kavramı, çeşitli toplumların yapısını ele alan, içerisinde toplumsal olayları, gelişmeleri ve toplumsal ilişkileri barındıran, sosyolojinin en temel kavramlarından biri olarak kabul edilmektedir. İlk olarak İngiliz Filozof ve Sosyolog Herbert Spencer (1820-1903) tarafından kullanılmış bir kavramdır. Bu kavram, daha sonraları çeşitli sosyolog ve antropologlar tarafından farklı anlamlarda da kullanılmıştır. (Sungur, 2014, 3) Onlardan bir kısmına değinmeye çalışacağız.

  • İngiliz Antropolog Alfred Radcliffe-Brown (1881-1955) toplumsal yapıyı, bir toplumu oluşturan kişiler arasında geçen bütün ilişkiler olarak anlamlandırır. Bu düşünceye yakın bir tanımı da Nadel yapmıştır. Ona göre toplumsal yapı kavramını, somut nüfustan hareketle kişiler arası davranışlardaki roller belirlemektedir.

  • Ginsberg’e göre toplumu oluşturan temel grup ve kurumlardan meydana gelen toplumsal yapı, bu yaklaşımla sadece kurumsal düzenlemeleri ve sosyal gruplar arasındaki ilişkileri içermektedir. Bu anlayışa göre toplumsal yapının kurucu öncüleri nüfus, çevre, eğitim, ekonomi, siyaset, hukuk, aile ve dindir. (Sungur, 2014, 4)

  • Amerikalı Sosyolog Robert K. Merton ise bir toplumun ya da grubun üyelerinin çeşitli şekillerde içinde bulundukları örgütlenmiş bir dizi toplumsal ilişkiler olarak nitelendirir toplumsal yapıyı. Bu da yapı kavramının insanların yaşamlarındaki davranışlarının sebebini anlamaya yönelik bir araç olarak görülmektedir. (Yasa, 1970, 2)

  • Toplumsal yapıyı oluşturan her bir unsur birbirinden bağımsız olarak düşünülemeyeceği gibi bu unsurlar daima birbirleriyle etkileşim halindedirler. Bunun sonucunda toplumun çerçevesini belirleyen unsurları şu şekilde sıralayabiliriz: Sınıfsal durum, kültür, statü, rol ve kurumlardır. (Özkalp, 2004, 44)  Sınıfsal Durum: Bir toplumda yaşayan insanların ekonomik ve toplumsal durumlarına göre birbirinden

  • gelirli insanların bulunduğu sınıftır.  Kültür: Kültür, toplumda yer alan insanların tüm öğrendiklerini ve paylaştıklarını içeren bir kavramdır. Bu topluma giren her yeni üye kültürü öğrenerek geliştirir ve buna duygu katar. Bir nevi toplumsal yapının bir ürünü olan kültür, insanlar arasındaki etkileşim sonucu meydana gelir ve gelişir. Bu da kültürün doğuştan değil de öğrenilmiş bir davranış olduğunu göstermektedir. Kültür, insanlar tarafından çok nadir sorgulanan ve olduğu gibi kabul edilen bir unsurdur. Dil aracılığı ile aktarılan kültür, yer ve zamana göre değişiklik gösterebilir.  Toplumsal Statü ve Rol: Bireyin toplumsal yapı içerisindeki konumu onun statüsünü oluşturmaktadır. Edinilmiş ve kazanılmış olmak üzere iki türü bulunmaktadır. Edinilmiş statü kişinin doğuşundan itibaren sahip olduğu özelliklerdir, yaş, cinsiyet gibi. Kazanılmış statü ise kişinin kendi isteği ve çabasıyla belirlediği durumudur. Örneğin; doktor, mühendis, öğretmen, polis, öğrenci olmak gibi, bunlar bireyin toplumda kim olduğunu ve kimlerle muhatap olacağını belirler. Toplumsal rol de bireyin edinilmiş veya kazanılmış statüsünde ortaya koyduklarıdır.  Toplumsal Kurum: Toplumsal kurum, bireyin kendine yer edindiği, toplumsal düzeni sağlayan bir unsurdur. Aile, eğitim, din, ekonomi kurumlarını ve siyasal kurumları buna örnek verebiliriz. (Özkalp, 2004, 44-48; Sungur, 2014, 5-8) ROMANDA TOPLUMSAL YAPI Roman, içerisinde ele alınan toplumun özelliklerini yansıtmada önemli bir araç olmuştur. Özellikle 19.yy romanları bütün toplumu yansıtmıştır. Balzac’ın romanlarında, Fransız toplumunu, Dostoyevski’nin ve Tolstoy’un romanlarında Rus toplumunu bütün boyutlarıyla görmek mümkündür. Ayrıca toplumu meydana getiren kişi ve sınıfların duyguları, düşünceleri, yetenekleri en ince ayrıntılarıyla bu romanlarda sergilenmiştir. (Yılmaz, 2011, 19-20) Roman, toplumun yapısına göre değişkenlik gösteren bir yapıya sahip olmuştur. Örneğin; Henüz oturmamış, belli bir dünya görüşü oluşmamış yani hastalıklı dönemini atlatamamış bir toplumun romancısı bakışını kişiye yani onun iç dünyasına çevirir. Bu kişilerin sağlam ve belirginleşmiş bir dünya görüşü yoktur ve bu yüzden de kendini topluma ait hissetmezler. Yazar, böyle bir toplumda öncelikle kişi üzerinde durur ve onun ruh çözümlemelerine yönelir. Dünya görüşü sağlamlaşmış, sağlıklı bir toplumda ise yazar, toplum ve medeniyet meseleleri üzerinde yoğunlaşırken romanı oluşturan karakterler üzerinde çok fazla durmaz. 19.yy Fransız romanı bunun en güzel örneğidir. O dönemde Fransa’nın ihtilal döneminden çıkıp, sıkıntıları ve buhranları atlatması pozitivist bir dünya görüşü ile dünyaya bakmalarına olanak sağlamıştır. Bundan dolayıdır ki romancılar, kişi üzerinde değil de topluma yön veren ve medeniyeti oluşturan unsurlar üzerinde dururlar. (Yılmaz, 2011; 19-20) Romanda toplumsal yapıyı oluşturan önemli unsurlar arasında ise toplumda bulunan bireyler, onların konuştukları dil, inançlarını sergileyen din, bu bireylerin işgal ettiği yapılar ve yerleşim yerleri bulunmaktadır. Bu unsurlar çerçevesinde ele aldığımız romanları incelemeye çalışacağız. KUREYŞ BAKİRESİ ROMANININ ÖZETİ Kuba, Medine’nin iki kilometre ötesinde bulunan bir köydü. Bu köy, Hz. Muhammed tarafından İslam’ın ilk mescidinin burada yaptırılmasıyla ün kazanmıştı. Bu mescide ailesiyle birlikte orada oturan, Amr isminde biri hizmet etmekteydi. Amr, mescid hizmetini tamamladıktan sonra civardaki zenginlerin develerini otlatırdı. Yine bir gün Amr, develeri otlatmaya çıktı, geri dönüşünde aralarında iki erkek, iki kadın ve hizmetçilerin bulunduğu bir kervan ile karşılaştı. Kervandaki kadınlardan biri hastaydı, diğeri ise Esma adında bir genç kızdı. Yanlarında genç kızı yetiştiren Yezid adında bir adam vardı. Bu adam Esma’nın üvey babasıydı. Onun annesini Amr İbnu’l-As 18 hicri yılında Mısır’ı fethettiği zaman alınan esir kadınların arasından seçmiş ve onunla o tarihte evlenmişti. O zaman Esma iki yaşındaydı. Anne Mısır kölelerinden biriydi ve kızına birkaç kez Yezid’in onun gerçek babası olmadığını söylemek istemişti. Yezid Esma’nın Kafilenin ikinci adamı ve Halife Osman b. Affan’ın oğlu Mervan ile evlenmesini istiyordu. Yezid’in bu evlilikten çıkarı devlet işlerinde makam, mevki elde etmekti. Kafile Şam’dan Medine’ye gelmişti. Çünkü anne, kızına babası hakkındaki sırrı açmak istiyordu. Ama kızına babasının İslam büyüklerinin önde gelenlerinden biri olduğunu söylemekte tereddüt etti. Anne sırrını sadece Ali b. Ebu Talip’e söylemek istedi. Esma’dan gidip Hz. Ali’yi yanına getirmesini istedi. Ancak Hz. Ali, Hz. Osman’a karşı ayaklanıp onu şikâyete gelen başkent heyetleriyle meşguldü. Bundan dolayı Hz. Ali, evlatlığı Muhammed b. Ebu Bekir’den - Hz. Ali, Ebu Bekir’in vefatından sonra onun eşi Esma ile evlenmişti. – Esma ile birlikte annesinin yanına gitmesini istedi. İlk görüşte Esma ve Muhammed’in kalbi birbiri için çarpmaya başladı.

  • Bu olaylardan sonra rahibin öldüğünü de öğrenen Esma, annesinin sırrından ümidi kesmiş ve sevgilisi Muhammed’i arayıp bulma ümidiyle tekrar yollara düşmüştü. Esma Muhammed’i bulduğunda, onun karnı yarılmış bir merkep leşinin içine yerleştirilip ateşe verilmiş vücuduyla karşılaştı. Bunu görüp çılgına dönen Esma da kendini ateşe attı. Bir iki çırpınıştan sonra Esma can verdi ve Muhammed’le birlikte yan yana gömüldüler. (Zeydan, 1999, 3-9)

  • KUREYŞ BAKİRESİ ROMANININ TOPLUMSAL YAPI İNCELEMESİ Bu roman, İslami dönemin tarihi olaylarını ele almakta ve dönemin sosyal ve toplumsal olaylarını yansıtmaktadır. O dönemin toplumsal yapısını oluşturan etmenleri şu şekilde sıralayabiliriz: Kişiler: Kureyş Bakiresi romanın toplumsal yapısını halifeler, valiler, emirler, elçiler, köleler, esirler oluşturmaktadır. Bu romanın başkahramanı, yazarın hayali karakteri, annesi Mısır kölelerinden biri olan Meryem’in kızı Esma’dır. İkinci kahraman ise Esmanın sevdiği adam ve aynı zamanda Hz.Ayşe’nin kardeşi olan Muhammed b. Ebu Bekr Sıddık’tır. Bu iki karakter üzerinden Halife Hz. Osman ve Hz.Ali dönemleri anlatılmıştır. (tarihsel kahramanlar, kurgusal kahramanlar) Romanın ana karakteri olan Esma, her ne kadar bir kölenin kızı olsa da sağlam, güçlü, ata binen, ava çıkan, erkek gibi giyinen bir kadın motifiyle anlatılmıştır. Burdan da anlıyoruz ki kadınlar her ne kadar köle ya da esir olarak görülseler de yazarın oluşturduğu ve görmek istediği kadın karakteri güçlü ve dimdik ayakta durabilen bir kadın motifidir. Dil: İslami dönemde fetihlerle beraber Araplar, fethettikleri yerlerdeki halk ile kaynaşmışlar, kendi adet, gelenek, görenek ve dillerini buralarda yaymışlardır. Özellikle Arapça halk arasında yaygın dil haline gelmiştir. (Demirayak: 2013; 23) Din: Her ne kadar bu dönemde yavaş yavaş İslamiyet hâkim olmaya başlasa da diğer dinler de mevcuttur. Bunu da romanda geçen rahip, manastır, kilise gibi sözcüklerin kullanılması göstermektedir. Yapılar: Romanda İslami dönemi yansıtan mescit ve camilerden bahsedilmektedir. Bunun yanı sıra manastır ve kiliselere de rastlamak mümkündür. Yerleşim: Daha önceleri bedevi bir hayat yaşayan Araplar, çöllerde çadır içinde konaklamışlar deve üzerinde seyahat etmişlerdir. Daha sonraları yerleşik hayata yavaş yavaş geçmeleriyle birlikte hem köy hem de şehir hayatıyla tanışmışlardır. Bu romanda Medine’nin üç kilometre uzaklığında olan ‚Kuba‛ isimli bir köyle birlikte Mekke, Medine, Kufe, Basra gibi şehirler de yer almıştır.

  • Bağdatta, Harun Reşit zamanında, Muhammed el- Emin’in sarayında, Abbasi halifelerinin meclislerinde kazanan şairlerden biri de Ebu’l-Atahiye idi. Bir gün el-Atahiye, Harun Reşit’in varisi olan Muhammed el-Emin’in, Fanhas ismindeki bir adamın elinde bulunan güzel cariyeler için nedimi el-Fazılı, Fanhas’ın yanına göndereceğine dair bir duyum alır. Hemen Yahudi Fanhas’ın yanına gitmeye ve Fazıl’dan önce Muhammed’in arzusunu bildirmeye karar verdi. Bunu da Fanhas’dan bir mükâfat alırım ümidiyle yapmak istiyordu. Ebu’l-Atahiye Fanhas’ın sarayına vardığında esrarengiz bir durumun olduğunu fark etti. Bu durumu çözerse eline daha fazla para geçebileceğini düşündü. Evde bir takım şüphe çeken misafirlerin olduğunu anladı. Bunların nerede ve neden saklandıklarını anlamak istedi ve onların bulundukları odayı tespit ederek gizlice dinlemeye çalıştı. İçeride Harun Reşit’in kızkardeşi Abbase Sultan, çocukları Hasan ile Hüseyin ve Abbase’nin sağ kolu Atibe vardı. Abbase, kardeşi Halife Harun Reşit’in yaveri Cafer ile gizlice evlenmiş ve ondan da iki çocuğu olmuştu. Abbase’nin kardeşinden bu evliliği saklamasının sebebi Cafer’in azat edilmiş bir köle olmasından dolayı bu evliliğe karşı çıkacağı korkusuydu. Bu yüzden hem Abbase hem Atibe odada oturmuş bu durumu ne yapacaklarını kara kara düşünüp konuşuyorlardı. Bütün bu konuşmaları kapının dışında casusluk yapan Ebu’l-Atahiye duymuştu. Bu sırrı şimdilik saklamaya karar verdi. Tam bu sırada Abbase için su almaya çıkan Atibe, Ebu’l-Atahiyeyi gördü ve hanımıyla arasındaki sırrı onun öğrendiğini anladı. Abbase ve Cafer, bu sırrın açığa çıkmaması için ellerinden geleni yapmaya çalıştılar. Her ne kadar Cafer, Ebu’l-Atahiye’yi engellemek istediyse de Fanhas’ın yardımıyla kurtuldu. Cafer’e düşman olan Muhammed el-Emin ve İbnu’l-Hadi Cafer hakkında başka bir sırrı öğrendiler ve bunu Ebu’l-Atahiye yardımıyla halifeye iletmek istediler. Bir gün Atahiye, halife Harun Reşit’in huzurunda Cafer’in ihanetine işaret eden bir şiir okudu. Halife şaire bu şiirle ne anlatmak istediğini sordu. Atahiye de canına kıymayacaklarına dair halifeden bir söz aldıktan sonra olup biteni ona anlattı. Bu şiirle, halifeliği Abbasilerden almak isteyen Abdullah b. el-Hasan el-Alevi’nin hapishaneden Cafer’in yardımıyla çıkartıldığını söyledi. Duyduklarına inanamayan halifenin içine bir şüphe düştü. Bu durumun gerçek olup olmadığını Cafer’e sorup öğrenmek istedi. Halife Cafer’den gerçekleri öğrendi ve ondan intikam almaya karar verdi. Diğer taraftan halifenin oğlu Muhammed el-Emin annesi Zübeyde’ye, Cafer’in teyzesi Abbase ile evli ve ondan iki çocuğunun olduğunu anlattı. Zübeyde de bu sırrı kocası halife Harun Reşit’e anlattı. İkinci sırrı da öğrenen halife önce kardeşi Abbase’yi onun sarayında cellatı Mesrur’a öldürttü ve oraya gömüldü. Daha sonra da Cafer’i pusuya düşürdü ve Mesrur’a kellesini vurduttu. Ayrıca halifeye karısı Zübeyde, Abbase ve Cafer’in iki çocuğunun bulunmasını ve ilerde bu ikisinin başına iş açmaması için öldürülmesi gerektiğini söyledi. Bunun üzerine iki masum çocuk da bulunup, anne ve babasıyla aynı kaderi yaşadı. (Zeydan, 1999, 7-9) ABBASE SULTAN ROMANININ TOPLUMSAL YAPI İNCELEMESİ Roman, Abbasi döneminde yaşanan tarihi olayları anlatmaktadır. Bir yandan Harun Reşid zamanında Bağdat halkının yaşadığı bolluk ve refahtan diğer taraftan da Arap ve Fars toplumları arasında geçen egemenlik mücadelelerinden bahsetmektedir. Bu dönemde öne çıkan toplumsal yapı unsurları şöyledir: Kişiler: Romanda Abbasi toplumunu yansıtan kişiler arasında halifeler, vezirler, cellatlar, cariyeler ve Arap, Fars, Bermeki gibi farklı uyrukta halk kitleleri bulunmaktadır. Romanın en dikkat çekici kahramanı şüphesiz Harun er-Reşid’dir. Onun cesur, gözü kara ve lider yönü romanda öne çıkarken yaşadığı hayal kırıklıklarına da yer verilmektedir. Halifenin iki oğlu el-Emin ve el-Me’mun da romanda adı geçen tarihi karakterler arasındadır. el-Emin, 17 yaşında eğlence ve içki hayatına düşkün, devlet işleriyle alakadar olmayan bir genç, el-Me’mun ise onun tam tersi çalışkan, saygılı ve aklı başında bir karakter olarak tasvir edilmektedir. Romanın diğer önemli karakterleri ise Harun er-Reşid’in kız kardeşi Abbase Sultan ve veziri Cemâl el-Bermekȋ’dir. Her iki isimde aslında asil ve kendi hallerinde insanlar olsalar da aşklarının kurbanı olup halifeye ihanet eden kişiler olarak nitelendirilirler. Dil: Romanda ağırlıklı olarak yer verilen iki toplumdan birisini Araplar diğerini ise Farslar oluşturmaktadır. Bu bağlamda da öne çıkan diller Arapça ve Farsça olmuştur. Din: Her ne kadar toplumda farklı medeniyetlerden insanlar ve farklı dinler mevcut olsa da romanda öne çıkan din İslam’dır. Yerleşim: Romanda olayların büyük çoğunluğu Bağdat şehrinde geçmektedir. Bu şehrin Harun Reşid döneminde oldukça zenginleşip geliştiğine de yer verilmektedir. FERGANA GELİNİ ROMANININ ÖZETİ Fergana, Türkistan sınırına yakın büyük bir şehirdir. Ceyhun nehrinin kenarında bulunur, hicri 94 senesinde Kuteybe b. Müslim tarafından fethedilen bu şehir, Türkistan’ın en gelişmiş şehirlerinden biridir. İşlek çarşıları, yüksek binaları, şatoları, surları ve kapıları etrafında bulunan bahçeleri ile güzel ve gelişmiş şehirler arasındadır. Bu şehir, iki yapı ile ön plana çıkardı. Bunlardan biri Mecusilerin ibadet yeri olan Beytü’n-Nar (Ateşgede), diğeri ise Merzuban Tahmazi’nin konağıydı. (Merzüban ismi eskiden eyalet beylerine denilirdi.)Merzüba’nın Fergana gelini lakabıyla tanınan Cihan isminde bir kızı vardı. Fergana halkı, Cihan’a bu lakabı, güzelliği, aklı, zekâsıyla göz dolduran bu seçkin insanı çok sevdiklerinden onu gelinleri saydıkları için vermişlerdi. Merzüban’ın oğlunun ismi Saman’dı, babası ondan nefret ediyordu. Çünkü küçük kız kardeşi Şehrazad’ı babasına kaybettiğini söylemiş, ancak çocuk ticareti yapan adamlara satmıştı. Hayzüran da Cihan’ın dadısıydı. Cihan, annesi öldükten sonra onu annesi gibi sevmiş, bütün sırlarını ona anlatmıştı. Bir gün Nevruz bayramında Cihan, Kral Afşin’in geleceği düşüncesini kafasından atmak için

  • KAYNAKÇA ‘Abbûd, N. (1983). Corcȋ Zeydân: Hayatuhu A’mâluhu mâ Ḳîle fîh. Beyrut: Dâru’l-cîl. Bedr, ‘A. Ṭ. (1983). Tatavvuru’r-Rivâyeti’l-‘Arabiyyeti’l-Ḥadȋs e fȋ Mısr (1870-1938). Kahire: Dâru’lMeârif. Çelebi, M. (1993). ‚Corcȋ Zeydân‛, DİA, Y.8, S. 70, İstanbul. Dâğır, Y. E. (2000), Maṣâdıru’d-Dırâseti’l-Edebiyye. Lübnan. Demirayak, K. (2013), Arap Edebiyatı Tarihi II-Sadru’l-İslam Dönemi. Erzurum: Fenomen Yayınları. Ebû H alȋl, Ş. (1983). Corcȋ Zeydân Fȋ’l-Mȋzân. Şam: Dâru’l-Fikr el-Fâḫûrî, Ḥ. Târiḫu’l-Edebi’l-‘Arabî. Lübnan: Dâru’l-Yûsuf. Haywood, J. A. (1971). Modern Arabic Literature 1800-1970. London. Hindȋ İsmâ‘ȋl, Ḥ. S. (2014). er-Rivâyetu’t-Târȋẖiyye fȋ’l-Edebi’l-‘Arabiyyi’l-Ḥadȋs

  • . Ürdün. Kehhâle, ‘U. R. (1994). Mu‘cemu’l-Muellifîn I-IV. Beyrut. el-Maḳdisî, E. (1980). el-Funûnu’l-Edebiyye ve A’lâmuhâ, Dâru’l-‘Ilm li’l-Melâyîn. Beyrut. Özkalp, E. (2004). Davranış Bilimlerine Giriş, Eskişehir: T.C. Anadolu Üniversitesi Yayını. Philip, T. (1990). The Autobiography of Jurji Zeydan (with four letters to his son). Washington. es-Sakkût, H. (2007) Ḳamusu’l-Edebi’l- Arabiyyi’l-Hadȋs , Ürdün: Daru’ş-Şark. Sungur, Z. (2014). Türkiye’nin Toplumsal Yapısı. Eskişehir. Yasa, İ. (1970). Türkiye’nin toplumsal Yapısı ve Temel Sorunları. Ankara. Yılmaz, D. (2011). Roman Sanatı ve Toplum. İstanbul. Zeydan, C. (1999). Abbâse Uẖtu’r-Reşȋd, Beyrut. Zeydan, C. (1999). Arûs Fergânâ, Beyrut Zeydan, C. (1999). Azrau Kureyş, Beyrut. ez-Ziriklî, H. (2002). el-A‘lâm, I-VIII, Beyrut: Dâru’l-‘ilm li’l-melâyîn.

                                                                                                                                                                                                        
  • Article Statistics